12 Ocak 2016 Salı

İHTİYAÇ MI İSTEK Mİ



Eskiden sıklıkla takip ettiğim dekorasyon bloglarından şu sıralar uzak duruyorum. Bir noktadan sonra tüm evler birbirinin aynı gibi gelmeye başladı, tahmin ediyorum pek çok kişi bu duygumu paylaşacak. Karşı koyması güç biliyorum ama dönem dönem bazı markalar bazı objeler öylesine talep görüyor ki, insan ister istemez bunlara sahip olmak istiyor. Ama bir süre sonra dekorasyon mağazalarından fırlamış gibi görünen, yaşanmışlık hissi olmayan ve kendi kişiliğinden uzaklaşmış evlere dönüşüyor. Bir de ne kadar çok seversem seveyim bir objeyi yada başka bir dekorasyon ögesini her yerde görmeye başladığımda soğuyorum ondan. Tabi işin ekonomik yönünü de düşünüyorum . Zira burada sözünü ettiğim şeylerin hiçbiri gerçek anlamda ihtiyaç ürünü değil, çoğu arzu nesnesi olarak adlandırılabilir. Bu anlamda kendimi terbiye atmaya çalışıyorum ve elimi uzattığım her ürünü satın almadan önce kendime buna gerçekten ihtiyacım var mı yoksa sadece sahip olmak mı istiyor muyum diye sormayı alışkanlık haline getirmeye çalışıyorum. Burada ciddi bir kontrol gerekli, çünkü bir nesneye çok şiddetli bir şekilde istek duyuyorsak bir süre sonunda onu ihtiyacımızmış gibi algılamaya başlayabiliyoruz.  Gerçek anlamda  ihtiyacımız olmayan bir sürü ıvır zıvır satın alarak kısa süreli mutluluklar elde edebiliyoruz belki ama başlangıçta bize küçük küçük görünen bu harcamalar birleştiğinde belki de sürekli ertelediğimiz bir seyahate çıkacak bütçeyi oluşturabiliyor. Bugünlük benden bu kadar.
Sevgiyle kalın....

26 Kasım 2015 Perşembe

YENİDEN MERHABA


Çok zaman oldu yazmayalı .Yazmadığım bu uzun arada yaşadığımız en önemli şey geçirdiğimiz kazaydı. Çok şükür hiçbirimizde önemli bir şey yok ama karşımızdaki 22 yaşındaki motorcu genç bizim kadar şanslı değildi. Çok detaya girmek istemiyorum; çünkü itfaiye araçları, ambulanslar, polisler karakollar ve hastaneler derken kabus gibiydi ve ben hala kazanın etkisinden tam olarak kurtulabilmiş değilim. Yaşam üzüldüğümüz, bazen sahip olmayı çok önemsediğimiz pek çok şeyin aslında ne kadar da önemsiz olduğunu anlamamızı sağlayan bir sürü olayla dolu. Kaza da aynen böyle oldu. Her şeyi sorgulayacağım bir dönemin başlangıcı oldu benim için . Ama insanoğlunun garip bir hafızası var, yaşadığı önemli kayıplar ve acı olaylardan sonra bir süre her şey önemini kaybediyor ama sonra her şey yavaş yavaş eskiye dönüyor. Nesnelerle ilişkimin de zayıfladığını hissediyorum. Hatta severek izlediğim bazı bloglara bile uzun zaman uğramadım. Bu aralar herkes ve her şey birbirini tekrar hatta taklit ediyor gibi geliyor. Neyse benim halet-i ruhiyem böyle bu aralar. 
Yukardaki görsel  bütün emaye sever arkadaşlara gelsin benden.

Gününüz güzel geçsin, sevgiyle kalın


13 Şubat 2015 Cuma

dedem,gofret ve ben: YAŞASIN CUMA

dedem,gofret ve ben: YAŞASIN CUMA: İzmir uzun senelerden sonra ilk kez bu kadar sert bir kış geçiriyor, fırtınalar, kar yağışları, bitmeyen yağmurlar derken perişan olduk. Öze...

YAŞASIN CUMA

İzmir uzun senelerden sonra ilk kez bu kadar sert bir kış geçiriyor, fırtınalar, kar yağışları, bitmeyen yağmurlar derken perişan olduk. Özellikle sert hava koşulları altyapı yatırımı tam olmayan bölgelerde ciddi sıkıntılar doğurdu,  biz sahile çok yakın bir noktada oturduğumuzdan fırtınadan ve lodostan nasibimizi aldık 1 hafta kadar çanak antenler nedeniyle Digitürkden yayın alamadık, sık sık elektriklerimiz kesildi, çatıdaki kiremitlerimiz uçtu falan filan... Ben de hal böyleyken iyiden iyiye mutfağa sardım baktımda son paylaşımlarım hep yemek üstüne olmuş.

Bugünde tamamen kendi uydurduğum bu kremalı börek tarifi paylaşmak için uğradım.
Malzemeler
1 adet soğan
2 adet çarliston biber
1 adet kırmızı biber
1 küçük paket sosis
1 kavanoz garnitür
1 paket krema
4 adet yufka
Daha dünkü postumda ölçülü tarif vermeyi sevmiyorum demiştim ama bu sefer böyle oldu.
İç harcı için soğan ve biberleri yumuşayana kadar pişirip sosis ve garnitürü ilave ettim. Harcın biraz soğumasını bekledikten sonra bir paket kremayı da ilave ettikten sonra alttaki fotoğrafta görüldüğü gibi sardım . Krema zaten yağlı olduğundan yufkaya sadece çok az ayçiçek yağı ve su karışımı sürdüm. Daha sonrası malum, yumurta sarısı ve susam.
Ben açıkçası pişirme işlemi için hiç bir zaman süre tutmuyorum piştiğini anlayınca kapatıyorum o kadar. Zira herkesin fırının farklı bir ayarı var o nedenle sadece 200 derecede pişirdiğimi söylemem yeterli sanırım. Belki buna benzer bir tarif deneyen vardır ama ben ilk kez kremalı bir börek yaptım ve ev halkı tarafından çok da beğenildi.Denemek isteyenlere şiddetle tavsiye edilir.


İç malzemem bitip geriye de  2 tane yufkam kalınca kalan 2 yufka içinde klasik kıymalı patatesli harç hazırladım. Anlayacağınız dün akşam ev halkı böreğe doydu.

Bugün işin son günü genel olarak bu hafta iş yeri sakinde ben de fırsat bu fırsat deyip son iki postu ekleyebildim. Ama haftanın son günüyle sakin ve mesut günlerimizin de sonu geldi. Benden şimdilik bu kadar.
Hafta sonunuz keyifli geçsin, sevgiyle kalın....

12 Şubat 2015 Perşembe

SEVGİLİ TIFIL VE PATATES MANTISI

Tıfıl bizim canımız, sevgilimiz, evdeki son can dostumuzdu. Kendisiyle yollarımız bir sene kadar önce ayrıldı. Zira yanlış bir yönlendirme ile apartman hayatına hiç de uygun olmayan, hareket ihtiyacı çok fazla olan dişi bir beagle edinmiştik. Aslına bakarsanız tıfıl evimize gelmeden önce çok araştırma yaptık, veteriner dostlarımızla konuştuk. Çünkü acı bir trafik kazasında kendisini kaybedene kadar sevgili zuzuyla uzun yıllar çok keyifli bir hayatımız olmuştu. Ama beagle av köpeği kökeninden geldiğinden hareket ihtiyacı çok fazla olan bir ırk. Sabahları ve eve geldikten sonra 15 dk gezmek onlar için çok yetersiz zira uzun uzun koşmak istiyor ama daha fazlasını yapabilmek de bizim şu an ki koşullarımızda imkansız . Bir süre sonra  tıfılla yaşamak konusunda inat etmek hem bize hem ona eziyet haline geldi. Büyük araştırmalar sonunda  kendi doğasına uygun bir yaşam sürebileceği, yanında kendi cinsinden arkadaşları  olacağı bir avcı dostumuza emanet ettik kendisini.Şimdi tüm bunlar nereden çıktı diyebilirsiniz. Telefondaki fotoğrafları gezerken tıfılı hatta zuzuyu da burada hiç paylaşmadığımı farkettim. Zuzu bizim ilk göz ağrımızdı, elimizde büyüdü, onbir tane yavrusu oldu yavrularını büyüttük. En güzel zamanlarımız zuzuyla geçti ve onun kaybı bizim içimizde hala çok taze bir acı. Belki belli bir süre sonra zuzuyla ilgili de bir paylaşım yapabilirim ama dediğim gibi şu an daha fazlasını söylemek, yazmak, yayınlamak benim için zor. Elbette tıfıl da çok değerliydi, insanın evlatlarını birbirinden ayıramaması gibi evini paylaştığı can dostlarının sevgilerini de ayırması zor. Buradaki tek fark insan ilişkilerinde de olduğu gibi birlikte geçirdiğimiz zaman uzadıkça biriktirdiğimiz anılarda çoğalıyor o kadar.Bir de tıfılın güvende iyi bakıldığını bildiğim bir evde ve mutlu bir yaşamı olduğunu bilmek beni rahatlatıyor.
Tıfılı sahiplendirmek zorunda kaldıktan sonra yeni bir köpek edinme konusunu en azından ben emekli olana ve bahçeli bir eve taşınana kadar erteledik. Onların evlerimize ve hayatlarımıza kattığı enerji öylesine büyük ki, bunu evini bir ev hayvanıyla paylaşan dostlarım çok iyi anlayacaktır.Şu an temiz ama içinde kocaman bir boşluk olan bir evimiz var.
Bir dönem evde yalnız kalmasına dayanamadığımızdan her gün eşimle birlikte onun ofisine taşınmıştı tıfıl, yukarıdaki görüntüler de o dönemden. Kendisinde bir basın muhabirinden ziyade bir anchorman havası yok mu ama.
Gelelim patates mantısına; ne patates mantısının nede tıfılın elbette birbirleriyle ilgisi yok.
Aslında bu tarif  iş sonrası hafta içi hızla yapılabilecek pratik tariflerden biri.
Ben uzun uzun ölçülü tarif vermeyi sevmiyorum. Elbette ölçü vermek gereken tarifler de var ama benimkiler hemen herkesin kolayca yapabileceği türden. Paylaşmamın  tek sebebi de insan bazen ne yapacağını bilemez aklına farklı bir alternatif gelmez ya işte öyle zamanlar için bir öneri olsun. 

Patates püresini bildiğimiz yöntemle hazırlıyoruz kıymalı harcını da ağız tadınıza uygun şekilde hazırlayabilirsiniz. Ben bol soğan,domates, kırmızı ve yeşil biber baharat ve taze maydanoz ilavesiyle klasik bir kıyma harcı hazırladım. Hazırladığımız patates püresinin üzerine harcımızı yaydıktan sonra 15 dk fırınlıyoruz. Üzerine sarımsaklı yoğurt ve en üstüne de tereyağında kızdırılmış pul biber dökerek servis edebilirsiniz. 
Afiyet olsunnnnnnnnnnnn


9 Şubat 2015 Pazartesi

FRANSIZ TOSTU VE FOCACCİA (FOKAÇYA YADA İTALYAN YASSI EKMEĞİ

Yemek yapmak keyifli ve çoğu zaman terapi görevi görse de insan her gün aynı enerjiyi bulamaz ya aklına yapacak bir şey gelmez yada içinden yapmak gelmez. Bu iki tarif de tam böyle günler için. 
Fransız tostu için önce geleneksel olarak tost hazırlığı yapıyoruz. Kaşarlı yada arzuya göre sucuklu da hazırlayacağınız tostlarınızın her iki yüzünü de çırpılmış yumurta ve süt karışımına bulayıp kızartıyoruz. Arzuya göre bu karışımda süt yerine krema da kullanılabilir.  Son derece basit olan bu tarifte dikkat etmeniz gereken tek şey yumurtalı karışıma bulama konusunda elinizi çabuk tutmanız. Zira sıvı karışıma bulanan tost ekmekleri süratle yumuşayacaktır.

Pizzanın atası olarak bilinen İkinci tarifimiz fokaçya ekmeği.

Halis zeytinyağında bir orta boy soğanı yumuşayana kadar soteliyoruz, içine küçük küçük doğranmış kurutulmuş domatesleri ilave ediyoruz ocaktan indirmeye yakın 2 yada 3 diş rendelenmiş sarımsağı da ilave edip bir kaç dk daha karıştırdıktan sonra ocaktan indiriyoruz. İçine taze maydanoz varsa taze yoksa kuru kekik, biberiye ve arzuya göre diğer baharatları da ilave edip bir süre soğuması için bekletiyoruz. İsterseniz zeytinde ilave edilebilir. Soğuduktan sonra fırından almış olduğunuz bir ekmek hamuruna karıştırıp şöyle bir yoğuruyoruz. Ekmeğimiz fırına girmeye hazır. 25-30 dk 200 C de pişirdikten sonra afiyet olsun.

Bu arada enteresan bir şekilde fotoğrafların yönü orjinal halinde düzgün olduğu halde bloga aktarırken yönü değişti ve tuhaf bir görüntü ortaya çıktı. Epey uğraştıysam da düzeltmeyi başaramadım. Artık kusuruma bakmayacaksınız.
Sevgiler  

10 Aralık 2014 Çarşamba

YIL BİTERKEN



Geçen sene ilk yayınımı 31 Aralık tarihinde yapmıştım, nerdeyse bir yıl oldu yani. Blogu açarken çok daha sık yazmak niyetindeydim. Ama o zamanlar bu işin bunca emek istediğini de bilmiyordum tabiki. Konu sıkıntısı çok çekmesemde fotoğraf başlı başına bir mesele.Özellikle akşam evdeki ışık fotoğraf için hiç uygun olmuyor.Ya da şöyle demek daha doğru, benim gibi ışığı yönetmek konusunda acemi olan birisi için uygun olmuyor. Neyse uzun lafın kısası bu kadar aralıklarla yazmaktan hoşnut değilim. Ama dikkat ediyorum da sadece bende değil instagram pinterest vb paylaşım araçları  arttıkça  pek çok bloger eski sıklıkla paylaşım yapmıyor ama buraların tadı çok başka benim için. Şu aralar ne mi yapıyorum. Hafta içi iş dışnda pek bir şeye vakit ayırabildiğim yok hafta sonuda genellikle inşaatın başındayız. Hoş buna hiç gerek yok ama insan merak ediyor işte. Anlayacağınız üzere bizim evin inşaatı nihayet başladı , fena da gitmiyor. Sadece hava şartlarından dolayı proğramda aksamalar oluyor o kadar, ama tüm işler gibi inşaat da zorlu bir süreç. Kendi evini baştan sona planlayıp istediği gibi yaptırmak pek çok kişinin hayalidir elbet, bizim de öyleydi. Ama başından sonuna kendiniz bir ev yaptıracaksanız zorlu ve uzun bir süreci de göze alacaksınız demektir. Zira inşaat ruhsatına kadar belediye ile epeyce bir mesai harcadık. Hem mimari projede hem statik projede belediyenin istediği değişiklikleri yapmak ,beklemek tekrar değiştirmek,tekrar beklemek zorunda kaldık. 2 aydan biraz uzun bir zamanda bu işi hallettik. Bizim arsamız düz bir zemine oturduğundan harfiyat çok mesele olmadı. Ama bohçalama ve temel hazırlığı da hem zaman hem ekonomik olarak yorucu. Gerçekten daha yüzeye çıkamadan ciddi bir para harcamıştık. Ama ne de olsa evi temel taşıyacak o nedenle çok da söyleyecek bir şey yok. Temelden sonrası biraz daha kolay ilerliyor gibi, yağmurların izin verdiği ölçüde elbette. Aralık ayının sonuna kadar kaba inşaatın bitmesi gerekiyor. Umarım bu takvimde bir gecikme yaşamayız. Ondan sonrası zevkli olmasına zevkli ama bir o kadar da zor olacak. Çünkü doğru kararları vermek, uzun vadede hem en kullanışlı, en çevreci ve en zevkli malzemeleri bulmak önemli. Tabi maliyetler bizim kararımızı etkileyecek en önemli etkenlerden biri, hatta sonradan entegre edilebilecek pek çok şeyi de sonraya bırakacağız. Mesela büyük bir ihtimalle evi bitirdiğimizde bir ısınma sistemimiz olmayacak, başlangıçta sadece altyapısını yapmakla yetineceğiz. Ancak İzmir'in havası bu anlamda beni çok korkutmuyor. Bir belki de iki kışı sadece klima ile çıkarabiliriz diye düşünüyorum. Biz gerçek anlamda ekolojik bir ev yapmıyoruz ama mümkün olabildiğinde doğal ve çevreci malzemeleri kullanmaya gayret edeceğiz. Bundan sonraki süreci ve seçimlerimizi daha sonraki yayınlarda paylaşırım sizlerle.

Şimdilik sevgiyle kalın